Yaptığınız bütün kötülükleri birine yükleme ve onlardan kurtulma şansınız olsaydı kimi seçerdiniz? Seçtiğiniz kişiyi önce kurtarıcınız, sonra da lanetiniz ilan etseydiniz ve bütün bunları bir Râvi’nin dilinden okusaydınız ne hissederdiniz?
Râvi’nin mavi kanatlı penceresinden çıkıp da bizlere ulaşan bu öykülerde, bilinmeyen bir köyde doğan mavi gözlü Derviş ile yolları bu köyün insanlarıyla, doğası ve mitleriyle kesişmiş kadınların hikâyeleri anlatılıyor. Kim olduğunu kendisinin bile bilmediği Şemmur, hiç kimse terk edilmesin diye terk edilen Hanna, geçmişi yüzünden geleceğini sevemeyen Ana, bütün kadınlardan nefret ettirilen P., annesinin kamburundan mavi bir kelebek olarak doğan Aida, bedeni aklaştıkça ruhu kararan Handy, ölümü yavaş yavaş çağıran Dilber, içlerini yakan “Akdeniz Ateşi” ile büyük bir suça ortaklık etmiş olan Melaikeler…
Suçluların masum, masumların günahkâr olduğu bu anlatıda, yaşamının ilk yarısında Tanrı, kalan kısmında şeytan ilan edilen Derviş’i tanıdıkça, inancın, insana cenneti de cehennemi de bu dünyada yaşatabileceğini görüyoruz. Derviş’in başına gelen her şeyi, herkes, özellikle de abisi Nedim sessizce, hareketsizce izlemekten başka bir şey yapamıyor. Tıpkı ülkemizde yaşanan onca dram, acı ve haksızlığa seyirci kalanlar gibi…